ırgalanış  
   Soluğumuzu tutalım. Her nefeste tükeniyoruz. Kaldı ki savaşa soyunmuşuz. Kulak asmayalım desem nereye kadar; hadi ayaklanalım desem nereye... Aşık olmaktan gayrı yolumuz kalmadı. Şimdi, yitik köy türkülerinin eskimiş ezgilerine açmalı yüreği; ya da “One more cup of coffee”. Titretmeli yüreği; konuşturmalı. “for the world” Hangisi için? Tamamı için. Kaç zaman oldu böyle konuşmayalı seninle. Sana ak kağıtta kara tümceler kurmayalı...
     Bir mektup değil bu; selam edip gözlerinden öpmek için yazmadım. Bir sohbet desem kifayet etmez. Bir itiraf desem değil; bir nisyan belki, belki isyan; yada serzeniş. Ama sonuçta kimliksiz bir ırgalanış.
    Anlıyor musun en son neyi tükettiğimi? Sesinin en güzel tınısını mı tükettim. Hangi bıçağa verdin sevgimi; hangi kuşlukta ağladın; hangi ölüm diriltti bakışını böyle; peki hangi bakış öldürdü tebessümünü bıldırda, bıldır derdik gülerdik hani, sükunetin hangi renkte bulur seni, sen hangisisin, sükunet hangi bende... Sonra aynaya tükürdüğünde neler hissettin...
    Kalbindekileri küçücük duygulanımlar sanırdın, öylemi; hani ki kalbe küçük olay yoktur. Ve o kalp incinmeye sebep arardı.
    Bana seni tüketenleri anlatıyorsun, beni tüketenleri soruyorsun. Aynı anda ölmüyor muyuz, ölüşmüyor muyuz; fark ettirmeden güpegündüz, gözler önünde, sarmaş dolaş olmadan, elimizi ağuya sürmeden; içimizdeki ağuyla ya da içinde olduğumuz ağuyla; ölmüyor muyuz usul...
    Kıskançlığa taş çıkartan bir kıskançlıkla bakanlara rağmen. Sonra, ellerin erişemeyeceği bir yakınlıkla gülüşüyoruz. Şimdi azrail neylesin aşka. Aşkı alamadan gider tenimizden.  Kıskançlık hafifliğiyle gider gidenlerin. Biz dönüşürüz soluğumuzu tutarak.

asudesu kasım - 2000

9. SAYIYA DÖNÜŞ

ANA SAYFA