ZAMANDAN  KALAN  BİR  MASAL

   Eskiydi zaman... Eskiydi. Mekan tanıdık, tanrılar ve tanrıçalar vaktiydi.
Arsemia'da bir yaz terletiyordu güneşle kucaklaşmış tüm anları. Yeni krallar
yetiştiriyordu zaman ve yeni tanrılar doğuruyordu tabiatın her bir cismi.
   Mevsim, kıştı. Ova vaktiydi. Yani  Semisat vakti. Krallığın merkezi,
imparatorluğun payitahtı. Yürürler krallar, tanrılar, tanrıçalar, efendiler
ve köleler Arsemia'dan Semisat'a.
   Zaman, şimdiydi.Bilinen bir tarih. "Bu konuda iki görüş var "
denilmeyecek kadar yeni. Arsemia'da soğuk bir kıştı. Ne tanrılar görünürdü
yazlıkta ne de Arsemia eski yazlıktı. Ne Semisat hala payitahttı ne de
Semisat vardı eski cazibesiyle.
   Zaman, eskiydi... Cendere'de bir kız yaşardı. Gözleri kapkaraydı. Yalnız
hayata beyaz bakardı. Saçları kumral, kirpikleri ok. Ok olan kirpikler, genç
kralların, cıvanların yüreğini yakardı. Söylenenlere göre Kral Antiokos,
Arsemia'dan yol alırken Semisat'a doğru onun aşkıyla içinde kan sızardı.
   Hani masallarda anlatılır ya. Bu masal da diğerleri gibi bir masaldı. Bu
masalın da iyileri ve kötüleri vardı.Fi zamanın diğer masalları gibi
cadılar, güzellerin gözlerini oyar, saçlarını yakardı.
   Birgün Kral Antiokos, uyandığında, şimşekler çakar, yerler ağlardı.
Tanrılar tanrısı Zeus, yas tutar, güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit, karalar
bağlardı. Cendereli kıza ağıtlar yakılır, göz çukurlarına ve yakılan dalgalı
kumral saçlarına hüzünler akardı. O günden bugüne Reşoların, İzolların,
Kavilerin cıvanlarının boynu bükük gezişlerini erenler buna yorardı.
   Zaman, şimdiydi. Yaşanılan bir tarih. Arsemia'dan Kahta'ya poyraz eserdi.
Kahta Beyi'nin saçları saman sarısı, gözleri ela, hayata bakışı, saçları
gibi kıvrımlı bir kızı vardı. Umutlarını, özlemlerini, söylemek isteyip de
söyleyemediklerini saçlarına bağlardı.
   Zaman, şimdiydi. Yani ne cadılar vardı eski masallardaki gibi ne de
tabiat cisimlerinden türetilen tanrılar ve tanrıçalar. Ne Cendereli Kız
vardı ne de ona tutulan genç krallar. Dünden kalan hiçbirşey yoktu. Yalnız
bir "var" vardı.Arsemia'dan şehre yine poyraz akardı.
   Her sabahın alacasında güneşe tutkun her genç kız gibi Sarı Kız da
güneşin doğuşuna hasret salardı.Usulca kıvrımlı saçlarıyla günışığına
süzülürken, Poyraz, ona bakar, Cendereli Kız diye zamanların ötesine hasret
salardı.
   Heyhat... Hawarlar, yükselir şehrin ahalisinden... Fakat, Poyraz, asi
akardı. Estikçe, Sarı Kız'ın saçlarına bağlı umutlarını, özlemlerini,
sırlarını şehrin caddelerine salardı. Giz bozulmuştur. Çünkü Poyraz, Sarı
Kız'ın saçlarını savurmuştur.
   Zaman, ne eski ne de yeniydi. Film, bitmiyordu. Alışılmışın dışında ne
"Son" yazılıyordu filmin sonuna ne de kaba bir gavurcayla "The End"
   Herşey yoktu. Bir "var" vardı. Poyraz, geleceğe akardı. İçinde bir tarih
saklar ve gelecek nesillere yollardı Arsemia'yı, Semisat'ı, tanrıları,
tanrıçaları, Cendereli Kız'ı ve Kahta Beyi'nin Sarı Saçlı Kızı'nı.
                                                      
 

 HAMZA ÇELENK                     

9. SAYIYA DÖNÜŞ

ANA SAYFA